BENJAMIN BUTTON'IN TUHAF HİKAYESİ
Bebek sahibi olmak isteyen, mali ve sosyal bakımdan kıskanılan bir ailenin ilk çocuğu, istenilen erkek çocuğuydu Benjamin. Ailesi evde doğumun uygun görüldüğü bir dönemde zamanın neredeyse elli yıl ilerisine giderek hastanede doğmasına karar vermişlerdi ilk bebeklerinin. Ama bir tuhaflık vardı. Doğum odasından çıkan her hemşirede bir gariplik söz konusuydu. Bay Button soluk soluğa doktora ulaştı ve olanları sordu. Doktor, neredeyse Button'ın hiçbir sorusunu cevaplamamış ve onun gözleriyle görmesi gerektiğini söylemişti. Doktorun dediğini yapıp yukarı çıkan Bay Button ise gözlerine inanamıştı. Normal bebeklerin çok rahat sığacağı beşikte kocaman yaşlı bir adam yatıyordu ve hemşireler ısrarla bebeğin kendisine ait olduğunu söylüyorlardı. Bebek konuşup kendisine baba diyor ve olanlardan yakınıyordu bir yaşlı gibi.
Çocuğuna kıyafetler alıp onu hastaneden çıkaran Bay Button onun hala bir bebek olduğunu düşünüyordu..Ona ılık süt içmesi için ısrar ediyor ve oynaması için oyuncaklar alıyordu ama Benjamin onlarla oynamıyor ya da bir bebek gibi sadece ılık süt içmiyordu. Puro bile içiyordu. Bir anlaşma yapmışlardı. Benjamin dışarı çıkmadan önce saçlarını siyaha boyayacaktı böylece babası da onun dediklerini yapacaktı. Zaman böyle akıp gitti. Benjamin zaman geçtikçe kendisini daha dinç hissediyordu. Zaman onun için tersine akıyordu resmen, herkes yaşlanırken o gençleşiyordu. Dışarı artık bastonsuz çıkıyor ve dik durabiliyordu.
On sekiz yaşına geldiğinde üniversite sınavına girdiğinde başarılı olmuştu ama kayıt yaptırmak istediğinde aslında yaşıtı olan çocuklar tarafından yaşlı göründüğü için dalga konusu olmuştu, üniversite de yaşının yalan olduğunu düşünüp onu kaydetmemişti zaten.
Babasının ısrarlarıyla dans gecelerine katılmaya başlamıştı çünkü o artık yirmi bir yaşında bir beyefendiydi ama dış görünüşü hiç de öyle demiyordu. Çoğu zaman babasıyla kardeş sanılmasına alışmıştı artık. Yine öyle bir gecede "günah kadar güzel bir genç hanımla" tanışır. Tanıştığı güzel hanım Hildegarde Moncrief ile evlenir de. Ailesinin ona verdiği işte de başarısını katlayan Benjamin'in doğumundaki tuhaflığın yarattığı yankı yerini başarılarının yankısına bırakmıştı.
Askerliğini yapmış ve evine dönmüş bir çocuk babası Benjamin eşine karşı artık eskisi gibi hissetmiyordu. Kendisi gençleşmiş, saçları gür ve siyah bir beyefendiyken, eşi yaşlanmıştı ve evliliğin ilk zamanlarındaki gibi çekici gelmiyordu kendisine. Bir süre sonra da yanında çok yaşlı görünen eşiyle insan içine çıkmaktan da nefret etmeye başlar olmuştu.
Gittikçe daha genç görünüyordu. Yıllar sonra üniversiteye tekrar başvuru yaptı ve bu defa kabul edildi. Kendi oğlunun da bu üniversiteden mezun olduğundan ya da şu an elli yaşında olduğundan bahsetmemişti bile. Aynı zamanda spor takımına da katılmıştı ama bir terslik vardı. İlk yıllar her şey normal olsa da zamanla daha zayıflamaya küçülmeye başlamıştı. Kırılganlaşıyordu, çocuk gibi.
Artık kendi oğlu, kendisinin babası gibiydi. Oğlu da alışmıştı bu duruma, zaten kimse de bu kadar genç görünen Benjamin'in baba olduğuna inanmıyordu. Küçük, sivilceli, on beş yaşında çocuk gibi görünüyordu. Kendi oğlunun bir bebeği olduğundaysa küçücük pasaklı bir çocuktu. Git gide anılarını da unutmaya başlamıştı; eşini, evliliğini, askerliğini ve dahasını. Tek yaptığı acıktığı ve canı acıdığında ağlamaktı. Bir bebek gibi.
Bir gün beşiğinde yatıyorken her şey kararmaya başlamıştı. Hareket eden bulanık yüzler, içtiği sütün tadı... Her şey silinip gitmişti.
"günah kadar güzel bir genç hanım"
2008'de sinemaya uyarlanmıştır.