ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ
1988 yılında yayımlanan ve N.H.Kleinbaum tarafından kaleme alınan Ölü Ozanlar Derneği; günümüzde dahi karşımıza çıkabilecek karakterlere ev sahipliği yapıyor.
Çocuklarının iyi, sıkı ve en önemlisi kendi istedikleri gibi eğitilmesini isteyen aileler için neredeyse mükemmel bir okulda geçiyor hikayemiz. Çocuğunun en iyi üniversiteye gitmesini isteyen aileler bu okulu tercih ediyor, çocuklarının ne istediğine bile bakmaksızın onlar için en iyisinin bu olduğuna inanarak çocuklarını bu okula gönderiyorlardı. Onlar için çocuklarının kararlarının pek de bir önemi yoktur. Önemli olan kendi düşündükleridir.
Yeni bir okul yılında okula aileleri tarafından en iyi meslek, en iyi üniveriste, en iyi eğitim için gönderilen bir grup öğrenci eğitime başlamıştı. Başarının disiplin onur gelenek ve mükemmelik olduğunu düşünen Müdürlerinin konuşmalarını dinliyor ve yeni okul yılı için heyecanlanıyorlardı. Ailelerinin yüzünü kara çıkarmamalı ve onların istediği yere gelmeleri gerekiyordu. Okuldaki tüm hocalar da böyle düşünüyordu, birisi hariç: Mr.Keating. O eğitimin böyle hayalleri yıkıcı bir disiplin olmaması gerektiğini düşünüyordu. Çocukların sadece ezber yapmasını ve bir şeyler üzerinde düşünmemesini doğru bulmuyordu. Eğitimini de çocuklarının düşünmesine, araştırmasına ve keşfetmesine yönelik yapıyordu. Okuldaki eğitime çok aykırı olan bu durum hemen müdürün dikkatini çekti ve birkaç kez Mr. Keating ile konuşmayı denediyse de Mr. Keating, yürüdüğü yolda kararlıydı.
O yılın yeni öğrencileri Neil, Charlie, Knox, Cameron, Meeks, Pitts ve Todd çok iyi anlaşıyorlardı. Ama Todd biraz çekingendi taki Mr. Keating 'in kendi yazdığınız şiiri okuma dersine kadar.Mr. Keating cesaretlendirmişti onu. Artık kendisini daha iyi hissediyordu. Ama neredeyse hepsinin ortak bir sorunu vardı. Aldıkları kararlar kendilerine ait değildi. Katıldıkları kulüpler bile hocalarının ve ailelerinin isteği üzerine seçilmişti. Bu durum onların canını sıkıyordu bir şeyler yapmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Karşılarına fırsat çıktığı zaman kendi kararlarını vereceklerdi. Tam o sırada bir oyuncu seçmelerini duyan Neil, seçmelere katılmaya karar verir. Bunu duyan babası ise tıp fakültesini bitirip kendi ayaklarının üzerinde durana kadar böyle şeyler yapmasını istemez ve tiyatrodan ayrılmasını ister. Neil istemeyerek de olsa tamam der.Ama asıl istediği bu değildir. Bu onun hayatıdır ve kendi istediğini yapmak istemektedir.
Bir kez olsun risk alıp kendi kararının vermek isteyen Nail oyuncu olma isteğine karşı koyamaz ve tiyatro seçmelerine başvurur. Arkadaşlarıyla hazırlanır ve kabul edilir.Oyuna gider ve muhteşem bir performans sergiler. Oğlunun oyunda oynadığını gören baba ise adeta çıldırır ve oğlunu okuldan alır. Neil o gece uyuyamaz ve babasının odasında bir mektup yazdıkatan sonra babasının silahııyla kendisini vurur. Neil ölmüştü. Ailesinin yaptığına dayanamayıp intihar etmişti. Bu durumu arkadaşı Todd şöyle anlatıyor: 'Her ne kadar tetiği Neil çekmiş olsa da onu öldüren babasıdır'.
Bazen çocuklarımız için en iyisini bildiğimizi düşünürüz.Peki bu düşündüğümüz ne kadar doğru? Onun hayatını onunun yerine yaşamak ne kadar mantıklı? Onun kararlarının aslında sizin kararınız olması ya da sizi mutlu etmek için alınmış bir karar olması ne kadar kabul edilebilir?
Bizleri her sayfasında tekrar tekrar düşünmeye iten "Ölü Ozanlar Derneği" kararlarınızı ve hayatınızı tekrar sorgulataktır.
İyi Okumalar
"mükemmellik sıkı çalışmayla olur."
"hepimiz sınırlı sayıda ilkbahar, yaz ve sonbahar yaşayacağız..."
"kişi eğer kendine güvenle hayallerinin peşinden giderse beklenmedik bir başarıya ulaşacaktır."
Bu tip algının veya ailesel algının sadece Türkiye’de olduğunu düşünürken bu kitap aslında bu durumun dünyada da yaşandığını gösterdi. Birey olmak. Çocuk değil birey olmak. Umarım daha fazla çocuğun hayatına mâl olmaz. Çok teşekkür ederiz. Umarım bloğunuz geniş kitlelerce okunur…
YanıtlaSilEvet ne yazık ki dünya genelinde bu algıyla savaşan birçok çocuk var. Umarın kazanırlar.Güzel dilekleriniz için teşekkür ederim.
Sil